WHATSAP İLETİŞİM
ALİ ÖLMEZ
Köşe Yazarı
ALİ ÖLMEZ
 

İBRAHİM ÖĞRETMEN

Bu sayıda aslında bambaşka şeyler yazacaktım… Gazeteciliğin ne kadar zor olduğundan, insan maskesi takan fakat insanlıktan nasibini almamış kişilerden bahsedecektim… Fakat son anda yazımı değiştirdim bu satırların yazarı yine sizlerle dertleşecek… Ama, insanlıktan nasibini almamış olanlara uzun uzun değinmeyecek, zaten bu sayfalar onlardan bahsedilmeyecek kadar önemli… Herkes bilmiyor gibi yapsa da kimin ne olduğu çok iyi biliniyor, bilmeyenler de zamanla öğreniyor. İnsan maskesi takmış dediğim insanlar, ülkemizin nacizhane eğitim kurumlarında öğrenim görmüş, diplomasını ve mesleğini eline almışlar kişiler… Toplumda sözde “saygın yer edinen” bu şahsiyetlerin aldığı eğitim ve terbiyeden öncelikle “insan olmayı öğrenememiş” aciz kişiler olduğunu görerek ülkemizdeki eğitim sistemini tekrar sorgulamak durumunda kalıyorum… Bu insanlarla hesabımı zaten öte dünyada göreceğim ve hiçbir zaman hakkımı helal etmeyeceğim… *** Bu yazımda insan gibi insandan, kişilere “insan olmasını” öğreten Edebiyat Öğretmeni İbrahim Bulut’tan bahsedeceğim… İbrahim Bulut, ismi belki de pek çok Karşıyakalı için bir anlam ifade etmiyor… Fakat Adana’da hele hele Adana Anadolu Lisesi’nden mezun olanlarda çok şey ifade ediyor… Benim için de öyle… İbrahim Bulut, emekli bir edebiyat öğretmeni teyzemin eşi eniştem… Kalp ve böbrek yetmezliğinden 5 Mayıs’ta hayata gözlerini yumdu… Başta teyzem ve kuzenlerim olmak üzere Bulut ailesinin, Tüm sevenlerinin ve dostlarının başı sağolsun… İbrahim Öğretmeni öğrencilerinin hatıralarından eniştemiyse kendi anılarımdan anlatmaya çalışacağım… İbrahim Öğretmen, İstanbul Türkçesiyle ve tane tane vurgulayarak konuşan, dilimizi bir hazine gibi korumamız gerektiğini öğreten bir eğitimciydi. Öğrencileri İbrahim Öğretmen için şakacı bir o kadar da disiplinli bir öğretmen olduğunu söylüyorlar… Bir keresinde derste beş duyuyu anlatırken tebeşiri öğrencilerine örnek vererek; önce tebeşiri tutarak hissetmiş, bakarak görmüş, tahtaya vurup sesini duymuş, koklamış ve ısırıp yiyerek tatmış, daha sonra da öğrencilerinin şaşkın bakışları arasında yediği tebeşir için rahatsızlanarak su istemek zorunda kalmış… Yani öğrencilerine dersi daha iyi öğretebilmek ve dikkatlerini çekebilmek, belki biraz gülümseterek öğretebilmek için hiçbir şeyden  kaçınmadığı anlatılıyor yıllar sonra öğrencileri tarafından… Derslerde her şeyin kendi belirlediği formatlara uygun olmasını istermiş… Örneğin; defterler mavi kapla kaplanacak etiketler aynı hizada ve standart olacak kompozisyon ödevi kaç sayfa demişse o kadar sayfaya yazılacak … Her ders kravatın doğru bağlanıp bağlanmadığına bakar tırnak ve ayakkabı kontrolü yapar, öğrencilerine temiz olmayı aşılar, Öğretmenler Günü, yılbaşı, bayram gibi özel günlerde belirlediği formatlarda tebrik kartları hazırlatır ve bunları öğrencilerine göndertilmiş o yıllarda…  İbrahim Hocayı anlamayanlar hayata atılınca daha iyi anlamışlar ki bir öğrencisi açtıkları facebook sayfasında İbrahim Öğretmen için şöyle diyor ; “Zamanında yaptığı şeyler ne kadar gereksiz gelse de, lise ve üniversitede başkaları el yazısını kullanamazken benim kolaylıkla ve hızlıca yazabilmem, şiir bilgimle insanları şaşırtmam, karmakarışık sınav sorularına kimse vereceği yanıtları nasıl ifade edeceğini bilemez ve vakti yetiştiremezken benim son derece mantıklı ve hızlı cümleler kurabilmem hep İbrahim Bulut sayesinde olmuştur.” Öğrencilerinin ağzından İbrahim Bulut, hem disiplinli hem şakacı orijinal ama en iyi edebiyat öğretmenlerinden biri…  Belki 0 vermiş ama öğrencilerini hayata sıfırdan başlayacak biri değil donanımlı bir birey haline getirerek hazırlamış… İbrahim Öğretmen’in derslerine girmedim ama bana da öğretmenlik yaptı…Her yaz ve 15 gün tatillerinde  kuzenlerim teyzelerim eniştelerimle İstanbul’da anneannemin Feneryolu’nda bulunan evinde bir araya gelirdik…   Üst tarafta Feneryolu İstasyonu’nun olduğu alt tarafta da Bağdat Caddesi’nin geçtiği bir yerdeydi. Anneannemin evi (küçüktüm o zamanlar ilkokula giderdim) 15 gün tatilinde gitmişsem “Belki çalışırım” diye defterlerimde yanımda olurdu. Eniştem defterimi kontrol eder, el yazısı yazdırmaya çalışırdı… Ortaokul, lise ve üniversite yıllarımda her ders için ayrı ayrı kullandığım defterlerimde sayfaya numara koyduysam, defterin ilk sayfasına dersin ve öğretmeninin adını yazdıysam defter ve kitaplarımda tek tip etiket kullandıysam eniştemin telkinleri büyük rol oynamıştır.  Eniştemin bendeki anıları sadece bunlarla sınırlı değil, dedim ya kuzenlerle İstanbul’da buluşurduk diye… İlk günler bende çekingenlik olur, kuzenlerin oynadığı oyunlara katılmaz kenardan izlerdim. O dönemlerde eniştem yanıma gelir, benimle ilgilenir oyunlara katılmamı sağlardı… Gecenin bir yarısı ya da akşamın erken saatlerinde aşağı iner “Yağ Satarım Bal Satarım”, “Aç Kapıyı Bezirgan Başı” benzeri oyunları oynardık… Her zaman esprili olan İbrahim Bulut, evde de disiplini elden bırakmadı, kuzenlerim Hakan Abiyi, Burcu ve Sencer Abla’yı iyi bir şekilde yetiştirdi Eniştemi en son gördüğümde 2005 yılıydı, teyzemle beraber İzmir’e gelmişti… Fakat işleri nedeniyle uzun kalamamış 24 saat sonra Adana’ya geri dönmüşlerdi. Şimdiki eğitim sistemine bakıyorum da yazmasını bile bilmeyenlerin bir şeyler yazmaya çalıştığı, mektup yazmayı unuttuğumuz şu günlerde saç baş birbirine karışmış, kravatı yamulmuş, defteri yırtılmış, büyükleriyle konuşmayı bilmeyen öğrencileri gördüğümde İbrahim Öğretmeni, eniştemi bir kez daha saygıyla anıyorum. Mekanın Cennet Olsun İbrahim Öğretmen….
Ekleme Tarihi: 06 Mayıs 2010 - Perşembe

İBRAHİM ÖĞRETMEN

Bu sayıda aslında bambaşka şeyler yazacaktım…
Gazeteciliğin ne kadar zor olduğundan, insan maskesi takan fakat insanlıktan nasibini almamış kişilerden bahsedecektim…

Fakat son anda yazımı değiştirdim bu satırların yazarı yine sizlerle dertleşecek…

Ama, insanlıktan nasibini almamış olanlara uzun uzun değinmeyecek, zaten bu sayfalar onlardan bahsedilmeyecek kadar önemli…

Herkes bilmiyor gibi yapsa da kimin ne olduğu çok iyi biliniyor, bilmeyenler de zamanla öğreniyor. İnsan maskesi takmış dediğim insanlar, ülkemizin nacizhane eğitim kurumlarında öğrenim görmüş, diplomasını ve mesleğini eline almışlar kişiler…

Toplumda sözde “saygın yer edinen” bu şahsiyetlerin aldığı eğitim ve terbiyeden öncelikle “insan olmayı öğrenememiş” aciz kişiler olduğunu görerek ülkemizdeki eğitim sistemini tekrar sorgulamak durumunda kalıyorum…

Bu insanlarla hesabımı zaten öte dünyada göreceğim ve hiçbir zaman hakkımı helal etmeyeceğim…

***

Bu yazımda insan gibi insandan, kişilere “insan olmasını” öğreten Edebiyat Öğretmeni İbrahim Bulut’tan bahsedeceğim…

İbrahim Bulut, ismi belki de pek çok Karşıyakalı için bir anlam ifade etmiyor…

Fakat Adana’da hele hele Adana Anadolu Lisesi’nden mezun olanlarda çok şey ifade ediyor…

Benim için de öyle…

İbrahim Bulut, emekli bir edebiyat öğretmeni teyzemin eşi eniştem…

Kalp ve böbrek yetmezliğinden 5 Mayıs’ta hayata gözlerini yumdu…

Başta teyzem ve kuzenlerim olmak üzere Bulut ailesinin, Tüm sevenlerinin ve dostlarının başı sağolsun…

İbrahim Öğretmeni öğrencilerinin hatıralarından eniştemiyse kendi anılarımdan anlatmaya çalışacağım…

İbrahim Öğretmen, İstanbul Türkçesiyle ve tane tane vurgulayarak konuşan, dilimizi bir hazine gibi korumamız gerektiğini öğreten bir eğitimciydi.

Öğrencileri İbrahim Öğretmen için şakacı bir o kadar da disiplinli bir öğretmen olduğunu söylüyorlar…

Bir keresinde derste beş duyuyu anlatırken tebeşiri öğrencilerine örnek vererek; önce tebeşiri tutarak hissetmiş, bakarak görmüş, tahtaya vurup sesini duymuş, koklamış ve ısırıp yiyerek tatmış, daha sonra da öğrencilerinin şaşkın bakışları arasında yediği tebeşir için rahatsızlanarak su istemek zorunda kalmış…

Yani öğrencilerine dersi daha iyi öğretebilmek ve dikkatlerini çekebilmek, belki biraz gülümseterek öğretebilmek için hiçbir şeyden  kaçınmadığı anlatılıyor yıllar sonra öğrencileri tarafından…

Derslerde her şeyin kendi belirlediği formatlara uygun olmasını istermiş…

Örneğin; defterler mavi kapla kaplanacak etiketler aynı hizada ve standart olacak kompozisyon ödevi kaç sayfa demişse o kadar sayfaya yazılacak …

Her ders kravatın doğru bağlanıp bağlanmadığına bakar tırnak ve ayakkabı kontrolü yapar, öğrencilerine temiz olmayı aşılar, Öğretmenler Günü, yılbaşı, bayram gibi özel günlerde belirlediği formatlarda tebrik kartları hazırlatır ve bunları öğrencilerine göndertilmiş o yıllarda…

 İbrahim Hocayı anlamayanlar hayata atılınca daha iyi anlamışlar ki bir öğrencisi açtıkları facebook sayfasında İbrahim Öğretmen için şöyle diyor ;

“Zamanında yaptığı şeyler ne kadar gereksiz gelse de, lise ve üniversitede başkaları el yazısını kullanamazken benim kolaylıkla ve hızlıca yazabilmem, şiir bilgimle insanları şaşırtmam, karmakarışık sınav sorularına kimse vereceği yanıtları nasıl ifade edeceğini bilemez ve vakti yetiştiremezken benim son derece mantıklı ve hızlı cümleler kurabilmem hep İbrahim Bulut sayesinde olmuştur.” Öğrencilerinin ağzından İbrahim Bulut, hem disiplinli hem şakacı orijinal ama en iyi edebiyat öğretmenlerinden biri… 

Belki 0 vermiş ama öğrencilerini hayata sıfırdan başlayacak biri değil donanımlı bir birey haline getirerek hazırlamış…

İbrahim Öğretmen’in derslerine girmedim ama bana da öğretmenlik yaptı…Her yaz ve 15 gün tatillerinde  kuzenlerim teyzelerim eniştelerimle İstanbul’da anneannemin Feneryolu’nda bulunan evinde bir araya gelirdik… 

 Üst tarafta Feneryolu İstasyonu’nun olduğu alt tarafta da Bağdat Caddesi’nin geçtiği bir yerdeydi. Anneannemin evi (küçüktüm o zamanlar ilkokula giderdim) 15 gün tatilinde gitmişsem “Belki çalışırım” diye defterlerimde yanımda olurdu. Eniştem defterimi kontrol eder, el yazısı yazdırmaya çalışırdı…

Ortaokul, lise ve üniversite yıllarımda her ders için ayrı ayrı kullandığım defterlerimde sayfaya numara koyduysam, defterin ilk sayfasına dersin ve öğretmeninin adını yazdıysam defter ve kitaplarımda tek tip etiket kullandıysam eniştemin telkinleri büyük rol oynamıştır. 

Eniştemin bendeki anıları sadece bunlarla sınırlı değil, dedim ya kuzenlerle İstanbul’da buluşurduk diye…

İlk günler bende çekingenlik olur, kuzenlerin oynadığı oyunlara katılmaz kenardan izlerdim. O dönemlerde eniştem yanıma gelir, benimle ilgilenir oyunlara katılmamı sağlardı…

Gecenin bir yarısı ya da akşamın erken saatlerinde aşağı iner “Yağ Satarım Bal Satarım”, “Aç Kapıyı Bezirgan Başı” benzeri oyunları oynardık…

Her zaman esprili olan İbrahim Bulut, evde de disiplini elden bırakmadı, kuzenlerim Hakan Abiyi, Burcu ve Sencer Abla’yı iyi bir şekilde yetiştirdi Eniştemi en son gördüğümde 2005 yılıydı, teyzemle beraber İzmir’e gelmişti… Fakat işleri nedeniyle uzun kalamamış 24 saat sonra Adana’ya geri dönmüşlerdi.

Şimdiki eğitim sistemine bakıyorum da yazmasını bile bilmeyenlerin bir şeyler yazmaya çalıştığı, mektup yazmayı unuttuğumuz şu günlerde saç baş birbirine karışmış, kravatı yamulmuş, defteri yırtılmış, büyükleriyle konuşmayı bilmeyen öğrencileri gördüğümde İbrahim Öğretmeni, eniştemi bir kez daha saygıyla anıyorum.

Mekanın Cennet Olsun İbrahim Öğretmen….

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve karsiyakalim.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.